27 Ağustos 2010 Cuma

Bir tek babam olsun bana yeter

Can bu ara babacı oldu iyice. Tatilde sürekli birlikte olmak bize iyice bağlanmasına neden oldu. Arkamızdan ağlıyor, paçamıza yapışıp 'Beni kucağına al' hareketleri yapıyor. Ama babası ile ayrı bir aşk var aralarında. O eve geldi mi beni unutuyor. Duygularını dile getirmekte oldukça ilerledi. Sürekli sesler çıkarıyor, konuşuyor, bir şeyler anlatıyor sanki. Tek tük kelimelerini seçiyoruz bazen.
Sabahları daha çok babamız kalkıyor, ben gece çok kalkıyorum diye. Genellikle kanepede yanyana oturmuş, birbirlerine yaslanmış babyTV seyrederken buluyorum onları. 'Bir tek babam olsun bana yeter' modunda oğlan...

Yemek

- Yemek zamanıııı.
- Yaşasınnn. Ne yemek var, anne?
- Sulu köfte ve ıspanak.
- Ben ıspanak yemem. Ben ıspanak SEVMEM. MAKARNA İSTİYORUM.
- Makarnamız yok.
Dolabı açar, makarna paketini çıkarır.
- Bana bunu pişir.
- Olmaz, şimdi başka yemeğimiz var, yarın pişiririm.
- Hayııır, ŞİMDİ istiyorum. Makarna pişir bana.
- İstersen yayla çorbası yiyebilirsin önce.
- HAYIR! Yemiyeceğim işte!
- Sen bilirsin kızım, yemek zorunda değilsin, o zaman içeriye git.
- Haaayıııır, gitmiyeceğim işte.
- Ya, sabır. Canan lütfen ağlama kızım. Ne istiyorsun söyler misin?
- Köfte yiyeceğim.
- Tamam, otur ben koyuyorum.
- Mama sandalyeme oturacağım.
- Ama, Canan'cığım, sen 'Artık büyüdüm, normal sandalyeye oturacağım' dememiş miydin?
- Hımmm, tamam.
- Ben kendim yiyeceğim.
- Tamam.
- Ben yiyemem, baba sen yedir.
- Tamam. Aç bakalım ağzını. Kızım açsana, bak döküldü işte.
- Canan yerine otur lütfen masanın altından çık.
- Ben karşıya oturacağım.
- Kızım bir dursan.
- Su istiyorum.
- Sadece bir bardak vereceğim.
- Pipet de ver.
- Kızım sandelyeden iner misin? Balkonun ışığını kapat lütfen.
- Kızım kolumu bırakır mısın? Yemek yemeye çalışıyorum. Sen sallarken nasıl yiyebilirim?
- Kızım, Can'ı rahat bırak, seni, takip etmeye çalışıyor, yemek yediremiyorum.
- Kızım bir otur!
- Ben doydum, karnım ağrıdı, yemiyeceğim.

Yazlık

Tatil için yazlık tuttuğumuzu yazmıştım. 11 yıldır ilk defa 3 hafta aralıksız bir tatil yaptım. Tatilden kastım tabi ki işe gitmemek, yoksa bir kez ayaklarımı uzatıp yatmış değilim! Eşim ve benim için yorucu oldu aslında. Neyse ki annem vardı, son 1 hafta da eşimin anne babası geldiler. Ama Canan için ne uygun tatilin bu olduğunda hemfikiriz. En çok o eğlendi. Denizden çıkmadı, kumda oynadı, arkadaşlar buldu. En çok Ece adında hem kendisi, hem ailesini çok sevdiğimiz, kendi yaşında bir kız ile oynadı. Ece sadece sabahları geliyordu. Öğleden sonra da Canan başka arkadaşlar buldu. Her ortama uyum gösterme yeteneği beni çok sevindiriyor. Denizden hiç korkmadı. 'Ben yüzme biliyorum, anne, kolluk takmama gerek yok!' dedi önce. Batınca tabi fikrini değiştirdi:)) İskeleden atladı. Babası bana göre çok daha iyi bir oyun arkadaşı, tam onun istediği gibi havalara atıp tutuyor, omuzlarında taşıyordu. Baba kız Can'ın doğumundan sonra biraz uzaklaşmıştı, tekrar yapışık yaşamaya başladılar. Orada ne isterse onu yedi, kabul edilebilir sınırlarda tabi. Sabah kahvaltıda omlet ile bonibon yedi örneğin. Yemekte 1 ay boyunca makarna/pilav ve köfte/tavuk yedi. O kadar yorulmasına rağmen asla öğlenleri uyumadı. Tabi ki bu akşam 20:30-21.00 gibi televizyonun karşısında ağzında biberonla uyuya kalması ile sonuçlandı çoğu zaman. Gece bizimle aynı odada uyumak istedi, 3 yataklı bir odada yattık. Gece birkaç kez benim ve babasının yanına geliyordu. Hava sıcak, yataklar da tek kişilik olduğundan biraz sıkıntılı oldu bu.
Annem, Can ve ben 3. haftanın sonunda döndük. Canan ve babasının yanına babaanne ve dede geldi. Canan bizim gidişimizden çok uçakla gitmemize bozuldu. Sürekli 'Siz arabayla gidin, biz uçakla gidelim' dedi. Ama gittiğimiz ilk gün akşam çok ağladı, babasını çok zorladı, hatta 'Böyle giderse döneriz.' diye düşündürdü, ama sonra iyiydi. 1 hafta daha denizin tadını çıkardı. Eve döndüklerinde ise saltanatın bitmesinin sıkıntısını yansıttı bize. Can'a karşı daha haşin davranmaya, huysuzluk krizlerine başladı... Bunu bekliyordum aslında,ama yine de bazen sabrım tükeniyor. Kendimi çaresiz hissettiriyor bazen, bu da 'Acaba iyi bir anne değil miyim ben?' diye düşünmekle ve moral bozukluğu ile sonuçlanıyor. Elimden gelenin fazlasını yapmaya çalışıyorum, ama çoğu zaman yetmiyor...

13 Ağustos 2010 Cuma

Uyku

Eşim Can'ı uyutamıyor. Onu görünce iyice ayılıyormuş. Mecburen akşam uyutma işini ben yapıyorum. Zor bir şey değil aslında, sadece yatağına koyup oturuyorum, o kendi kendine yuvarlanıyor, konuşuyor, bağırıyor, ayakları ile yatağı tekmeliyor, sonra birden uyuyuveriyor. Sadece sabırla oturmak gerekiyor. Sorun biraz süt içmesini istememizden kaynaklanıyor. Akşam yemeğini 18:30 gibi yediğimiz için 21'de uyuyana kadar biraz acıkmış olacağını düşünüyorum, bu yüzden gece rahat uyuması için biraz mama içip uyusun istiyorum. O da içmek istemiyor. Çareyi biraz dalar gibi olunca kucağıma alıp içirmekte buldum ne yapayım... Zaten zayıf, bir de bütün gece aç kalırsa ne olur hali?
Can'ı uyutma faslı bitince Canan'ın uyku zamanı geliyor. Can doğmadan önce hep babasıyla uyumak isteyen çocuk şimdi dişini bile babasıyla fırçalamak istemiyor. 'Annemi isterim' diye tutturuyor, ağlıyor. Onu uyutmayı ben de çok seviyorum. Koluma yatmasını, saçını öpüp koklamayı çok seviyorum. Ama bazen o kadar yorgun oluyorum ki, çok zor geliyor.

Mutfak

Evimizin mutfağı beni uzun süredir rahatsız ediyordu. 10-15 yıllık mutfak. Aslında eski değil, ama üst dolaplardan birinin kapağı yüzüme düşüp 1 hafta mor gözle dolaşmama yol açtığından beri mutfağa gıcığım. Ne zamandır değiştirmek istiyorum. Bir kaç mutfakçı dolaştık, çok pahalı geldi. En önemlisi de proje diye bir saçmalık çizen görevlilerin aymazlıkları beni çileden çıkardı. Önce vazgeçtim. Sonra eşimin bir tanıdığının mutfak şirketi olduğunu hatırladık, onunla konuştuk. Güzel bir proje çizdi, herşey istediğimiz gibi olacak, bu sefer de fiyat çok yüksek geldi. Ben vazgeçtim. Sonra bir sabah eşim mutlaka yaptırmamız gerektiğini söyledi. Gece onu sarsarak uykudan uyandırmışım. 'Kalk, kalk, kalk. Tezgah kırıldı, çimstone kırıldı, kalk.' demişim. Laf anlatmak mümkün olmamış, kalkmak zorunda kalmış. Ben kesinlikle hatırlamıyorum. Çok yorgun ve uykusuz olduğumda böyle şeyler yapıyorum. Neyse, sonuçta mutfağı yaptırdık. Ama 15 gündür ocağımız, mutfakta lavobomuz yoktu. Kayınvalidemin gelişi denk geldi, Can'a o eşimin kardeşinin evinde baktı, annem de ustaların başında durdu. Yıpratıcı bir süreç oldu. Mutfak daha bitmeden annemin evinde kombi için tadilata başlanması da bizi dağıttı. Kayınvalidem evine döndü. Can'a kim bakacak?? Mecburen Canan'ın gittiği anaokulundan yardım istedik. Bebeklere baktıklarını biliyordum zaten. Çok tatlı bir sahibi (Münevver babaanne) ve bir o kadar sevimli yardımcısı (Gül Hanım) ilgilendi Can ile. Münevver Hanım uyurken bile Can'ın başında bekledi. huysuzlandığında Canan'ı çağırdılar sakinleşmesi için. Çok iyi baktılar oğlumuza. Ama küçücük oğlumu kreşe bırakmak zorunda kalmak beni çok üzdü... Altı üstü 8 gün gitti, sonra ateşi çıktı ve annem evinin toparlanmasını bırakıp Can ile kaldı neyse ki...

Can yürüyor

Can uzun zamandır sıralıyor, hatta biraz teşvik ile birkaç adım bile atıyordu. Ama bir türlü yürümeye heveslenmedi. Artık neredeyse 14 aylık olacağından biraz teşvik etmeye çalışıyor, her akşam 'Hadi oğlum, gel oğlum' diye yürütmeye uğraşıyorduk. 11/8/2010'da annesiyle babasına evlilik yıldönümü hediyesi vermek istedi galiba. Ayağa kalktı ve yürümeye başladı. Hiç oturmadan bir saat yürüdü neredeyse. Kucağımıza almak isteyince çok kızdı. Kan ter içinde, kahkahalar atarak sürekli yürüdü. O zamandan beri evde dolaşıyor, kesinlikle kucağa gelmek istemiyor, oturmuyor. Bir yandan kahkahalar atıyor, bir yandan paytak paytak yürüyor. Seyretmeye doyamıyoruz...