29 Ocak 2010 Cuma

Rüya

Winnie dergisini okurken Winnie'nin rüyasında hangi yemeği görgüğünü soran bir bulmacayla karşılaştık. Annem: 'Canan'cığım, sen rüyanda hangi yemeği görüyorsun?' diye sordu. Canan sanki ona çok kötü bir şey söylemişiz gibi baktı, tüm ciddiyetiyle: 'Ben rüyamda yemek görmem! Oyuncak görürüm, ev görürüm, arkadaşlarımı görürüm.' dedi. Çocuğun yemeye karşı tavrı bu... Neyse ki kreşe gittiğinden beri biraz düzeldi. Hatta son zamanlar et, balık, köfte filan yemeye başladı. Buna da şükür.

Diş

Can ilk dişini çıkardı! Diş çıkarmasının Canan kadar zor olmaması için dua ettik hep, ama sanırım o da aynı. 1 hafta yemedi, uyumadı. Her zaman gülen çocuk sürekli bağırır ve ağlar hale geldi. Nihayet önceki gün dişi yarmış. Gece rahat uyudu. Dün akşam bizi hayrete düşürdü. Ek gıdaya geçtiğimizden beri kuş porsiyonları yiyordu. 80-100 cc çorba, 60 cc meyve filan. Bunları da binbir nazla, sürekli itiraz ederek, her kaşığı mutlaka bir kez tükürerek yiyordu. Dün akşam çorbasını (yine 100 cc) itirazsız yedi. Sonra biz yemeğe oturduk. Onun ana kucağını da yanımıza koyduk. Eşim yemekten bir parça uzattı. Her zaman ağzını kapatıp, dudağını büzen çocuk dilini uzatıp yaladı. Eşim vermeden geri çekince de bağırmaya başladı.
Eşim:Aç bu çocuk.
Ben: Daha şimdi yedi.
E: Ama yiyecek gibi.
B: Daha şimdi yedi.
E: Bence aç.
B: Tamam deneyelim.
Ve 3/4 kavanoz armut maması yedi. İnanamadık!
Devamını ümit ediyoruz.

25 Ocak 2010 Pazartesi

Can ile Canan

Can'ın en sevdiği varlık Canan. Onu görünce hemen gülmeye başlıyor. Canan onunla oynayınca kahkahalar atıyor. Odada Canan varsa gözlerini hiç ondan ayırmadan sürekli takip ediyor. Canan gülerse o da gülmeye başlıyor, ağladığında ciddileşiyor. Bu hayranlık büyüyünce de devam ederse karşımızda sıkı bir ittifak bulacağız demektir. Ne güzel ve vay halimize:))

20 Ocak 2010 Çarşamba

Oyuncağım kırıldı

Canan'a babası yılbaşında küçük bir cam fanus içinde Winnie almıştı, sallayınca küçük kalplerden kar yağıyordu. Oynarken elinden düşüp kırıldı. Nasıl ağladı, nasıl ağladı... 'Ama ben çok üzüldüm anne. Yazık ona...' diyerek ağladı. 'Yenisini alalım' dedi. Ben de 'Kızım, kırılan herşeyin yenisini alamayız. Ne yapalım, daha dikkatli olursun. ' dedim, dikkatini başka şeylerle dağıtıp unutturdum. Babası gelince 'Baba, benim oyuncağım kırıldı.' dedi hemen, dudakları büküldü yine. 10 gün oluyor neredeyse. Hala gece yattığında aklına geliyor, gözleri doluyor.
'Anne, kırılan oyuncaklarımın yerine siz yenilerini alın hep, olur mu?' dedi dün akşam, yine dudakları büzülerek.
'Almaya çalışırız yavrum, ama her zaman bulamayabiliriz. Dükkanda bitmiş olabilir, başka çocuklara satmış olabilirler. Sen iyisi mi dikkatli ol, kırmamaya çalış' dedim.
'Ama kazayla kırılabilir, değil mi? Başka çocuklar almışsa bize kalmaz o zaman değil mi? dedi, gözleri daha da doldu.
Daha önce eşime 'Yenisini almayalım' demiştim. Fİkrimi değiştirdim. Neden bu kadar etkilendiğini anlayamıyorum. Acaba babasının yılbaşı hediyesi olduğu için mi çok özeldi? Her neyse, hemen yenisini alacağız yoksa çocuğun psikolojisi bozulacak.

16 Ocak 2010 Cumartesi

Sürekli kızım, oğlum demek tuhaf geliyor, bundan sonra kızımın rumuzu Canan, oğlumunki Can olsun.
Çok sevimli, amatör duyularla yönetilen, ama çocuklarla profesyonelce ilgilenilen, her çocuğun herkesçe tanındığı, tertemiz ve sımsıcak bir kreşe gidiyor kızım. Göndermeye başladığımızdan beri hiçbir pişmanlığımız olmadı. Gönül rahatlığı ile emanet ediyoruz. Kreş sayesinde yemek yemeye başladı. Sosyal yönü açığa çıktı. Öğretmeni sınıftaki herkesle ilgilendiğini söylüyor. Hatta arkadaşlarından birinin annesi çocuğun sınıfa ısınmasına yardımcı olduğu için çok teşekkür etti bize. Bunu detaylı anlatmam lazım.
Bir gün kızımı kreşten almak için gittiğimde bir arkadaşının hediyesi ile birlikte ailesinden bir not ilettiler. Hediye üzerinde Kitty olan çok sevimli pembe bir eldiven. Notta Canan'ın çocuğun hep aklında olduğu ve kendine eldiven alınırken ona da almak istediği çok sevimli ifadelerle yazılmış. Ne diyeğimi şaşırdım. Canan çocuktan pek bahsetmedi bize. Zaten kreşte yaptıklarını, arkadaşlarını hiç anlatmıyor ki...Eşimin tepkisi çok komikti. 'Topuğuna sıkacağım' diyor:)) Tipik kızını paylaşmak istemeyen baba davranışı. Daha sonra arkadaşının annesiyle karşılaştık. Çok sıcak, cıvıl cıvıl biri. Oğluyla ilgili bir blogu olduğunu ve orada Canan'la ilgili kayıtlar olduğunu söyledi. Dİrek yazdıklarını ekliyorum.

Ah bilemezsiniz, hediye eldivenlerin Canan'a gidecegi gece ne heyecan yaşadık.

Etrafında hep kız arkadaşlar var. Bütün komşu çocukları kız mesela.Ama minik Canan farklı onun için, hissedebiliyoruz ailecek.


"Hep Ali'yi, Hep Ali'yi öpüyor.Hiç beni öpmedi?" diyor sessiz sessiz kendi kendine:))
Eldiveni verince öpücük alacağını hayal etti, inanabiliyor musunuz? Tabi bizi de bir korku aldı. Ya öpmezse?
"Canım, sen arkadaşını öp verirken. O öpmeyi akıl edemezse sen onu öpebilirsin"


Canan bizim oğlana yüz vermezse, bizim anaokuluna ısınma çabaları sekteye uğrayacak, kesin.
-------
o sabah, Cananın ailesine küçük bir sevgi mesajı yazdık, hediye elde hevesle çıktık evden okula.
"Canan'a hediyesini göstereceğim, ama sonra getirip vestiyere koyıcaz"(nasılda öğrenmiş okul kurallarını::)
--------
Öğretmenimize fısıldadık öpücük kaygımızı.
"Ah , öyle "cool " ki ben bile öpmeye cesaret edemiyorum bazen X'i."dedi öğretmen bile.Kaygımız onada bulaştı:::))))oğlan duvar, oğlan utangaç::))
--------
Ama minik Canancık umutlarımızdan da tatlı çıktı. Gördüğü an sarılmış X'in boynuna. Bizim soğuk oğlan en sıcak kızı mimlemiş kendine::))Sınıftaki diğer çocuklarda çok beğenmişler, bizde istiyoruz diye sızlanmışlar::(( Çok ayıp oldu şimdi. Ama bu özel bir durum, anladınız mı şimdi::))
---------
ve bugün
Okula geldik ki......
Cananın ailesinden, bize bir kart.
Kart öyle özenli seçilmiş ki.Bir erkek, bir kız çocuk ellerinde eldivenleri, el ele tutuşmular kar altında koşuyorlar... ve havada uçan güzel bir kuş....Hediye için teşekkür ve arkadaşlık bağlarının geliştigine duyulan memnuniyeti anlatan sıcak bir not. Ama can alıcı olan : Cananında evde X'den bahsettiğini satırdı elbette::)))
Bu da Cananın kart'a çizdiği gülen yüz:)

---------
Hergün "hayat nekadar da güzel" dedirten oğlumuza öpücüklerimizle



Bu yazıyı okuduğumda neler hissettiğimi anlatmak çok zor. Ali kim bir kere? Sınıfta bir Ali olduğundan bile haberim yok benim. Sonra bir de bunları okudum.

Büyük aşkımız Canan ne de doğru bir karar ilk aşk için.
Bugün bir kez daha anladım:)
Oğlum anaokuluna giderken arabada yeniden uyuyakaldı. Okula vardığımızda uyanmak istemedi.Boynumu bırakmadı. O sırada tüm arkadaşları tren olmuş kahvaltıya iniyorlardı. Tren başı kim::) Canan.Heyooo.Bizi görünce treni durdurdu Canan.Oğlumun ayakkabılarını değiştirmesini bekledi.Hatta "gel X" diye yanına çağırdı.Arkasındaki çocuklar itiraz ettiler"hayır bugun Canan trenin başı"diye söylendiler. Bildiğim kadarıyla tren başı olmak çok önemli bir mevzu aralarında ve hergün sırayla bir kişi devralıyor. Öğretmen itiraları susturdu "Cananın itirazı yok çocuklar,Canan izin verdiği sürece X tren başı olabilir"
Allahım ne tatlı, ne sıcak bir kız çocuğu. X için treni durduracak kadar içten, yerini ona devredecek kadar paylaşımcı:)


Canan'ın bizim dışımızda bir hayatı var. Benim küçük bebeğimin başka bir hayatı var...Yukarıdaki yazıları defalarca okudum. Kendi kızımı bir başkasının gözünden görmek çok değişik bir duygu yaratıyor. Hep Canan'ın sıcak, paylaşımcı, sosyal bir çocuk olmasını istedim, bu gerçekleşmiş gibi görünüyor. Ama 'Acaba kendi hakkını koruyabiliyor mu? Hep arkadaşlarına mı öncelik veriyor? Kendini hiç düşünmüyor mu?' diye endişelendim. Sonra öğretmeni ile konuştum. Kaygıya gerek yok galiba. 'Birşeyi yapmayacaksınız dediğimde diğer çocuklar kabul ederken Canan neden diye sorgulayıp, itiraz edebiliyor. Paylaşmak istemediğinde oyuncağını vermiyor, elinden alınmasına izin vermiyor.' dedi. İçim biraz rahatladı. Onun gerçek dünya ile tanıştığında incinmesini istemiyorum, endişeleniyorum, korkuyorum. O dünyada onu korumam mümkün değil, asıl sorunum bu.

15 Ocak 2010 Cuma

Oğlum neredeyse 7 aylık olacak. Zaman nasıl da hızlı geçiyor. Sanırım diş çıkarmaya başlayacak. Genelde düzgün olan gece uykuları bozulmaya başladı. Pek ağlamayan bir çocuk oğlum, ama son günlerde özellikle uykusu geldiğinde çok ağlıyor. Dün gece ne yapacağımı şaşırdım. Eve geldiğimizde annem uyutmaya çalışıyordu. Oğluma annem bakıyor bu arada, kızımı da o büyütmüştü. Ne şanslıyız değil mi! Bizi görünce kerata tabi tamamen ayıldı. Ablasına bayılıyor. Gözlerini ondan alamıyor. Hİçbir hareketini kaçırmamak için sürekli onu takip ediyor. Ablası yanından ayrılınca hemen bağırmaya başlıyor, ağlamak değil, 'Hey, nereye gittiniz? Beni de alın!' türünden bir bağırma. Neyse, sonuçta uyumadı. 1 saat sonra gözleri iyice kızardı, sürekli gözlerini oğuşturuyordu. Bu sefer ben biberonunu alıp odasına götürdüm. Çok kızdı beyefendi...Peki tekrar ablasının yanına götürdüm. Sonra tabi ki uykusuzluktan ne yaptığını bilmez hale geldi. Ağlamaya başladı. Ne biberon istedi, ne emdi, ne kucakta pışpışlamama izin verdi. En son ayağımda sallayarak uyutabildim, onda bile birkaç kez irkilerek uyandı ve tekrar ağladı. Sonunda uyutup yatağına koyabildiğimde saat 19:30'du. Tabi 2 saat sonra tam kızımı uyutmaya çalışırken uyandı. Bu sefer de kızım 'Beni annem uyutsun, annemi isterim' diye tutturdu. Onu mecburen eşim uyuttu, ama oğlumu uyutmak mümkün olmadı. Saat 01'e doğru geceki olayları tekrar yaşayarak yine ayağımda sallayarak uyuttum. 04 gibi uyandı ve tekrar uyumadı, ben ağlamaklı eşimi kaldırdım ve geri kalan zamanda o baktı. Kızım 2 yaşına kadar her gece 5-10 kez uyanırdı. Sabaha kadar ayağımda salladığımı bilirim. O yüzden oğlumu ayakta sallamaya alıştırmamaya kararlıydım, ama çocuklar kararları değiştirebiliyor... Umarım oğlumun uykuları düzelir, yoksa ne yaparız bilmiyorum...

14 Ocak 2010 Perşembe

Neler yazacağım konusunda uzun süre kararsız kaldım. Kendi duygularımı yazmak istiyorum, ama bu blog daha çok çocuklarımla ilgili olmalı. Bu yüzden öncelikle onları anlatmak istiyorum.
Kızımın doğumundan beri yaptıklarını kaydetmek istiyorum, ama işte 3,5 yıl geçmiş bile. Bari şimdi hatırlayabildiklerimi yazayım.
Kızıma hamile olduğum dönem çok zor günler geçirdim. Eşim askerdeydi. Her hafta gelmeye çalışıyordu, ama yine de hep yanımda olması gibi değildi tabi ki. Ardından anneannem hastalandı, hastaneye yattı ve 2 ay yoğun bakımda kaldı, sonra da kaybettik. Anneannem benim için çok değerli, çok önemliydi. Hala eksikliğini hissediyorum, özlüyorum. Bütün bunlar gergin bir gebe olmama sebep oldu.
Kızımın doğumu bizi çok mutlu etti tabi. Eşim askerden dönmüştü, henüz işe başlamamıştı. Birlikte kızımızın ilk aylarının tadını doya doya çıkardık. Onu kucağımızdan hiç indirmek istemiyor, bir dakika bile kendi başına bırakmıyorduk. Uyuduğunda bile özlüyor, hemen uyansa da sevsek, oynasak diyorduk. Kızım da bu ilgiye kısa sürede cevap verdi. Beni tanıması hadi neyse, daha 1 aylıkken babasını tanıyor, görünce heyecanlanıyordu.
Az uyuyan, az yiyen bir bebekti kızım. Ama öyle hareketliydi ki. Elleri, ayakları hiç durmazdı. Annemin de yoğun eğitimi ile 7-8 aylıkken yuvarlanarak istediği yere gidiyordu. Öyle rastgele yuvarlanmak değil, istediği yeri belirliyor ve hızlı yuvarlanarak oraya gidiyordu. 10 aylıkken de yürüdü zaten. 2 adım atar, düşer, hemen ayağa kalkıp yürümeye devam ederdi. Canının yanması onu hiç durdurmadı. Hala oyun oynarken bir yerini çarpar, düşerse aldırmaz. Eğer çok acımazsa devam eder. Oyun, hedefine varmak önemlidir, kendini hiç sakınmaz. Bu yüzden bacakları hep yara bere içinde...
Canım kızım, azmine hayranım. Hiçbir şey seni yıldıramasın...

13 Ocak 2010 Çarşamba

Yorgunluk

Bu ara işler çok yoğun. Tüm gün hiç soluk almadan çalışıyorum. Bu yüzden akşamlar bana çok uzun geliyor. Kızımla oynayacak, hatta bırakın oynamayı ilgilenecek bile halim olmuyor. O da haklı olarak kızıyor, huysuzlaşıyor. Daha fazla çaba göstermeliyim biliyorum. Aslında bu kadar kötü değildi. Ama son 10 gündür oğlum geceleri sürekli uyandı, o uyuduğunda kızım uyandı ve sonunda benim pilim bitti.
Kızım çok hassas, çok ilgi isteyen bir çocuk oldu her zaman. Belki de onu biz böyle yaptık. İlk çocuğumuzdu, hiç kucağımızdan indirmek istemedik, hiç kendi başına oynaması için bırakmadık. Uyurken bile özlerdik onu. Şimdi kreşe gidiyor. Orada çok mutlu, sosyal ilişkileri çok iyi. Ama eve geldiğinde huysuz, her şeye ağlayan bir çocuk oluyor. Her istediğini yapsak bile ağlamasına engel olamıyoruz. Sınırlar koymaya çalışıyoruz, ama her gün o sınırları test etmekten vazgeçmiyor. Yorgun ve uykusuz olmak da benim toleransıma pozitif etki etmiyor tabi. Ne yapabilirim diye düşünüp duruyorum...

11 Ocak 2010 Pazartesi

Başlangıç

Bu yazıların amacı çocuklarımla ve biraz da kendimle iletişim kurabilmek sanırım. 3,5yaşında bir kızım ve 6 aylık bir oğlum var. Onlarla geçirdiğim her an çok önemli benim için. Çalışan bir anne olarak fazla beraber olamıyoruz ve günün yorgunluğu ve stresi ile ben bırakın tadını çıkarmayı çoğu zaman ne yaptığımın farkında bile olmuyorum. İşte tam da bu nedenden dolayı çocuklarıma yazılı bir şeyler bırakmak istiyorum. Onlarla iletişim kuramamaktan korkuyorum. Büyüdüklerinde benden uzaklaşmalarından korkuyorum. Özellikle oğlumun doğumundan sonra azalan toleransım, sürekli yorgunluğum korkutuyor beni. Kızımı, o hassas kızımı kırar da tamir edemezsem diye korkuyorum. Bu yüzden bu yazıları yazmaya karar verdim. Onların her söyledikleri, her yaptıkları benim için o kadar değerli ki... Yazarsam hayatın gürültüsü içinde unutmama engel olurum diye umuyorum.
Bu yazılar çocuklarıma teşekkürümdür, iyi ki varlar, çok şükür ki varlar.